“Arnold! Arnold! Yakala şu salağı,” diye bağırdı Wilhelm koridorun ortasında. Sesi koridor duvarında yankılandı. Nefes nefese kalmış bir durumdaydı ancak hala koşmaya devam ediyordu.
“Arnold!”
“Arnold! Arnold! Yakala şu salağı,” diye bağırdı Wilhelm koridorun ortasında. Sesi koridor duvarında yankılandı. Nefes nefese kalmış bir durumdaydı ancak hala koşmaya devam ediyordu.
“Arnold!”
“Hiçbir şey görmüyorum. Demiştim sana el fenerini alalım diye.”
“Doğru, bu şekilde göremezler bizi. Sus da yürü!”
“Neden şu işi gündüz yapmıyoruz sanki. Gece vakti başımıza bir şey gelse hiç kimsenin haberi olmayacak.”
“Arnold, bu kadar aptal olmak için çok çaba sarf ediyor olmalısın. Birisi görmeden şu işi halledelim de gidelim. Ellerim buz tuttu zaten.”
Wilhelm ve Arnold her zaman olduğu gibi mesailerine yine zifiri karanlıkta başladılar. Etrafta ne bir ışık ne de ses vardı. Hava öylesine soğuktu ki, yerde on dakika yatsanız zatürree olmanız işten bile değildi. Kar yağmamıştı henüz ancak eli kulağında olduğu belliydi. Buz gibi bir hava ve kesif kar kokusu kendisini derinden derine hissettiriyordu. Ağaçlar, taş uykusuna dalalı iki haftayı biraz geçmişti ve artık doğa, yavrusunu uyutan bir anne gibi onların üzerini örtmeye hazırlanıyordu.
Sofia, bezgin bir halde okuldan çıkmış, bir omzunda çantasıyla eve doğru yola koyulmuştu. On yedi yaşında bir lise öğrencisiydi ve dersleri sabah dokuzda başlayıp öğleden sonra üçte bitiyordu. Bu süre ona oldukça fazla geliyor, zaman zaman ise derslerin bitmesini bekleyemiyordu. Okulu, Rivermill kasabasının biraz dışında kaldığı için her gün aşağı yukarı bir saatini okula gidip eve dönerken geçiriyordu. Ne var ki bu onun belki de okula tahammül edebilmesinin yegâne sebebiydi. Kasabanın çıkışı ile okulun arasındaki yol ona adeta huzur veriyordu. Yolun iki tarafında uzanıp giden ağaçlar yürürken ona hem gölge sağlıyor hem de eşlik ediyorlardı. Burada yürürken Sofia, yolun üzerine doğru eğilen ağaçların sayesinde sanki bir tünelden geçiyormuş gibi bir hisse kapılır, bu his ona inanılmaz bir güven ve huzur verirdi. Sofia, o gün de hafif bir esinti ve yaprak hışırtılarının eşliğinde yürürken bir anda kalbi sanki boğazında atıyormuş gibi hissetti. Bu vücuduna yayılan adrenalinin etkisiydi.